GÖNÜL EVİNİZE HOŞ GELDİNİZ
  LEYLA...
 

Gazel

Mende Mecnundan füzun aşıklık istedadı var
Aşık-ı sadık menem Mecnunun ancak adı var

Kıl tefahür kim senin hem var ben tek aşıkın
Leyla'nın Mecnun'u Şirin'in eğer Ferhad'ı var

Ehl-i temkinem beni benzetme ey gül bülbüle
Derde sabrı yok anın her lahza bin feryadı var

Öyle bed-halem ki ahvalim görende şad ol
Her kimin kim dehr cevrinden dil-i naşadı var

Gezme ey gönlüm kuşu gafil feza-yı aşkta
Kim bu sahranın güzer-gahında çok sayyadı var

Ey Fuzuli aşk men'in kılma nasihten kabul
Akıl tedbiridir ol sanma ki bir bünyadı var

Formun Üstü

Formun Altı

Fuzuli  |

 








leyla



'Barındırmaz mısın koynunda, ey toprak?' derim, 'yer pek';
Döner, imdâdı gökten beklerim, heyhât, 'gök yüksek'.
Bunaldım kendi kendimden, zamân ıssız, mekân ıssız;
Ne vahşetlerde bir yoldaş, ne zulmetlerde tek yıldız!
Cihet yok: Sermedî bir seddi var karşında yeldânın;
Düşer, hüsrâna, kalkar, ye'se çarpar serserî alnın!
Ocaksız, vâhalar, çöller; sağır, vâdîler, enginler;
Aran: Beynin döner boşlukta; haykır: Ses veren cinler!
Şu vîran kubbe, yıllardır, sadâdan dûr, ışıktan dûr;
İlâhî, yok mu âfâkında bir ferdâya benzer nûr?
Ne bitmez bir geceymiş! Nerden etmiş Şark'ı istîla?
Değil canlar, cihanlar göçtü hilkatten, bunun, hâlâ,
Ezer kâbûsu, üç yüz elli, dört yüz milyon îmânı;
Boğar girdâbı her devrinde milyarlarca sâmânı!
Asırlardır ki, İslâm'ın bu her gün çiğnenen yurdu,
Asırlar geçti, hâlâ bekliyor ferdâ-yı mev'ûdu!
O ferdâ, istemem, hiç doğmasın 'ferdâ-yı mahşer'se...
Hayır, kudretli bir varlıkla mü'minler mübeşşerse;
Bu kat kat perdeler, bilmem, neden sıyrılmasın artık?
Niçin serpilmesin, hâlâ, ufuklardan bir aydınlık?
O 'aydınlık' ki, sönmek bilmeyen ümmîd-i işrâkı,
'Vücûdundan peşîman, ölmek ister' sandığın Şark'ı,
Füsünkâr iltimâ'âtıyle döndürmüş de şeydâya;
Sürükler, bunca yıllardır, o sevdâdan bu sevdâya.

Hayır! Şark'ın, o hodgâm olmayan Mecnûn-i nâ-kâmın,
Bütün dünyâda bir Leylâ'sı var: Âtîsi İslâm'ın.
Nasıldır mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak;
Bugün, yâdıyle müstağrak yarın, yâdında müstağrak!
Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma!
Senin derdinle canlardan geçen Mecnun'la uğraşma!
Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı,
Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı?
Şu yüz binlerce sönmüş yurda yangınlar veren kimdi?
Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi?
Kimin boynundadır serden geçip berdâr olan canlar?
Kimin uğrundadır, Leylâ, o makteller, o zindanlar?
Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ,
Görün bir kerrecik, ye's etmeden Mecnûn'u istîlâ.

Niçin hilkat zemîninden henüz yüksekte pervâzın?
Şu topraklarda, şâyed, yoksa hiç imkân-ı i'zâzın,
Şafaklar ferş-i râhın, fecr-i sâdıklar çerâğındır;
Hilâlim, göklerin kalbinde yer tutmuş, otâğındır;
Ezanlar nevbetindir: İnletir eb'âdı haşyetten;
Cihâzındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten;
Cemâ'atler kölendiı: Kâ'be'ler haclen... Gel ey Leylâ;
Gel ey candan yakın cânan ki gâiblerdesin, hâlâ!
Bu nâzın elverir, Leylâ, in artık in ki bâlâdan,
Müebbed bir bahâr insin şu yanmış yurda, Mevlâ'dan.


Şair : 
Mehmet Akif Ersoy
 Leyla

Yıkmış çadırların göz etmiş Leyla
Vardım ki boş kalmış yar otakları
Dağı mesken etmiş biçare Mecnun
Akıtmış gözünden kan ırmakları

Zeyd ile göndermiş Leyla''ya name
Dedi iyi getirdim ağyarı kama
Akıbet yar oldun İbniselama
Neyledin ettiğin o misakları

Zihni''yim akıttım didem yaşların
Yedi yıl bekledim bulak başların
Dağıt bu derneği sav savaşların
Bozuldu kabail ittifakları

Şair : Bayburtlu Zihni
 
leyla
Bu akşam rüyamda Leylâ'yı gördüm
Derdini ağlarken yanan bir muma;
İpek saçlarını elimle ördüm,
Ve bir kemend gibi taktım boynuma
Bu akşam rüyamda Leylâ'yı gördüm

Leylâ.. Elâ gözlü bir çöl ahûsu
Saçları bahtından daha siyahtır.
Kurmuş diye sevda yolunda pusu
Döktüğü göz yaşı, çektiği ahdır.
Leylâ.. Elâ gözlü bir çöl ahûsu.

Bir damla inciydi kirpiklerinde,
Aşkın ıztırabla dolu rüyası
Bir başka güzellik var kederinde
Bir başka âlem ki ruhunun yası,
Sessiz incileşir kirpiklerinde.
Şair : Ahmet Hamdi Tanpınar
leyla
Aşkın tüfeğini taktım boynuma
Avcıyım peşinde gezerim Leylam
Bir gece üryan ol gel gir koynuma
Leblerinden bade süzerim Leylam

Sen içindir bana aşkın tasını
Mevlam silsin gönüllerin pasını
Yardan ayrılanlar tutar yasını
Giyinmem alları çözerim Leylam

Daimi’yim derdin söyler dostuna
Maşuk isen girme aşık kastına
Koyun beni yar yolunun üstüne
öylece kazılsın mezarım Leylam

Şair : Aşık Daimi

intihar etme leyla
sormasam da adını
prangalarım söyler...
iki damla göz yaşı akıtan yüreğime..
baharı unutturan sormasam da adını
soldun bir tabeladır asılan düşlerime..
çaresizlik hep sana özgü müdür sanırsın..
yalnız sen mi kararır,küçülür aldanırsın..
beni de sömürüyor bu zalim vaveyla
intihar etme leyla...
bir muamma akşamı közlere sardın beni..
bir türlü aşamıyorum yasaklarını
ulaşamıyorum sofralarına...
mıknatıslı yolların çekiyor ayaklarımı
ölü bir badem gibi öyle durma karşımda
bir ceset olup düşme hüsranın kollarına..
intihar etme leyla..
mevlevi duruşunla eritiyorsun beynimi
çiçekler manzumesi yanaklarından...
iliğim süzülüyor
geç geldin iklimine yalnızlığımın
ağırlayacak yerim kalmadı hicranını
umutlarımdan başka..
gitme mumyalanmadan cilasıyla ...

Şair : Nurullah Genç
leylam
Ne güzel yaratmiş Leylam seni yaradan,
Görünmesin çöller aman Mecnun incinir
Güzelce yaratmiş Leylam seni gülden gonca'dan,
Degmesin bülbüller aman güller incinir.

Özenmiş yaratmiş Leylam Halik-i yezdan,
Görmesin melekler aman Leylam incinir.
Usandim ey gülüm artik yetmez mi figan,
Bülbüller duymasin INCE'm güller incinir.

Şair : Sabit İnce

leyla ve mevla
Leylâ; iki “lâm”, iki “ye”
Leylâlar gider
Mevlâ kalır geriye!

İnsân sevmeyince ölür Firûze
Bir kalp yetmiş kâbe, kırarız neden?
Ve insân sevdikçe büyür Firûze
Vermek için varız, alırız neden?

Dermân olur
Her Nebevî söz:
“Kader gelince kör olur göz! ”

Güneş ancak akşam batar Firûze
Karanlığa düşer bir dervişân söz
Vuslat damla damla akar Firûze
Sana esir kalbin miâdı sonsuz!

“Zaman gösterdi ki
Cennet ucuz değil”
Kişi sultan da olsa hür değil!

Bakmışız kapıda bir kara mevsim
Kendi aşımıza zehir katmışız! ..
Yediden yetmişe yıpranmış resim
Dünyâ yaldızlı kız, sevip batmışız!

Ve Firûze
Günâh elde kir
Tevbe göze nur...
Ve Firûze
Çıkmak için düze
Duâ duâ
Dermân gerekir günâhlarımıza!

Şair : Zafer Şık
leyla leyla
Dinleyelim dağ basında figanı
Görelim ne demiş o Leylâ Leylâ
İkimiz de oturalım diz dize
Bir de hu çekelim hu Leylâ Leylâ

Felek çakmağını üstüme çaktı
Beni bir onulmaz derde bıraktı
Vücudum şehrini odlara yaktı
Yandım ateşine su Leylâ Leylâ

Felek kemendini eyledi çengel
Yare varam diyom koymuyor engel
Ölürsem sevdiğim üstüme sen gel
Çeşmin yaşı ile yu Leylâ Leylâ

Daim dilimizde Hakk'ın kelâmı
Uğra dost yanına eyle selâmı
İsmini sorarsan Emrah gulamı
Daim aklımızda o Leylâ Leylâ


Şair : Erzurumlu Emrah

leyla köşesi
Bir de bakalım Leyla köşesinden
Aşkın kadın adlı penceresinden
Bırakmıştı kendini yazılmış olana
Susmak ve konuşmamak denen cana
Evlenmişti ve görünüşte mutlu
Şimdiden memnun ve gelecekten umutlu
Fakat bir eksiklik ufacık bir nokta
Kalbi kurcalıyordu hala
Mecnun ne olmuştu neredeydi
Nasıldı ne yapıyordu hali neydi
Geceleri loş gölgeler arasında
Kum tepelerinde ay yarasında
Mecnuna benzeyen hayaller olurdu
Bu anlarda sanki kalbi dururdu
Bitmiş olan bir daha mı başlayacak
Ne çare başlayan başlamamış
Bitmiş bitmemiş olacak
Gibi gelirdi Ona
Ürküntü geçmiş ama erememişti huzura
Karanlık bitmiş fakat erememişti huzura
Ay tutulmuş tutulmuş kurtulmuştu
Gçnlu zaman zaman tutmuştu mustu
Gün kırmıştı siyah çerçevesini
Yarmıştı ışıkta ötesini berisini
Baskın korkusuyla ürperen çadırların
Bugün düzen ve güven, ama yarın!!
Yarına bir güvence olmayan
Neye yarar böyle bir şimdiki zaman
Acıyla da olsa dopdolu olan hayat
Boşalmıştı zemberegi boşalmış bir saat
Gibi. Dönmüştü bomboş bir kagıda
Agızdaki tad benzemiyor eski tada
Irmak kurumuş rüzgar esmiyor
Yakıcı güneşi bir parçacık bulut örtmüyor
Arzu ve korku iki karanlık duygu
Yüreginde birbirini kovalayıp duruyordu
Ya bir gün geri dönerse Mecnun
Yine altüst olursa ortalık bütün
Daha mi iyi olur daha mi kötü bilmiyordu
Bir umut vardı gönlünde eksilmiyordu
Sonra kızıyordu kendine kınıyordu kendini
Kapamak istiyordu içinde eskinin kepengini
Eski oldu diyelim ama neydi yeni
Ve nasıl eskitmeli eskimiyeni
Nasıl öldürmeli ölmeyeni
Nasıl diri sayarsın ölü olanı
Eski bir zehirdi belki ama yeni
Andırıyordu tatsız tuzsuz bir yemegi
Beklemek neyi bekledigini bilmeden
Gün günü ay ayı kovalarken
Beklemek bir vaktin dolusunu
Öç alan kaderin zalim oyunu
Her şey akılla kurulu akılla düzgün
Ama aklın içinde olmalı baharat gibi
Bir parça delilik
Oysa mecnun almış bütün deliligi gitmiş
Kupkuru bir hayat kalmış ve adeta oyun bitmiş
Arzulanan zenginlik, at kumaş ve ziyafet
Yetmez olur insana bir gün elbet
İnsan hep birşey umar bekler
Ne oldugunu bilmez fakat
Fakat sonradan duruldu Leyla
Tevekkülle huzuru buldu Leyla
Ruhta kopan fırtınalar dindi
Gökten gönle sükunet indi
Anladı ki acı tatlı soguk sıcak
Geçmiş ve gelecek ayrılmak ve kavuşmak
Hep aynı varoluşun dönüşümleri
Aydınlanışları ve sönüşümleri
Her şey havada döner durur
Sonunda Tanrı varlıgında yok olur
Ruh hürdür vücut esir
Ruh baldır beden zehir
Ruh hürdür Tanrı aşkıyla
Baglı degil yer ve zaman kaydıyla
Farketmez gelse gelmese Kays (Mecnun) Ona
Gitse gitmese Ona Leyla
Tanrı katında buluşmuşlardır
Hakikat yurduna kavuşmuşlardır

Şair : Sezai Karakoç

Leyla Leyla

Tükenmek bilmiyor kara günlerim
Gel buna bir çare bul Leyla Leyla
Düştüm hasretine yanar inlerim
Yüreğim soğutmaz su Leyla Leyla
Gel benim derdime çare bul Leyla

Acımasan böyle yanlız kalırım
İstersen eğer kuban olurum
Kefenim bulunmaz belki ölürüm
Gözün yaşım ile yu Leyla Leyla

Mahzuni'yim dolaşırım dillerde
Bazen sahralarda uzun yollarda
Benim Leylam kaldı kanlı çöllerde
Herkes de zanneder şu Leyla Leyla

 

Mahzuni Şerif

 

 
  HOŞGELDİN 3 ziyaretçi (8 klik)  
 


Sitene Radyo Ekle

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol